TEVBE 53 |
قُلْ أَنفِقُواْ
طَوْعاً
أَوْ
كَرْهاً
لَّن يُتَقَبَّلَ
مِنكُمْ
إِنَّكُمْ
كُنتُمْ قَوْماً
فَاسِقِينَ |
53. De ki:
"İsteyerek veya istemeyerek harcayın. Sizden asla kabul olunmayacaktır.
Çünkü siz, fasıklık eden bir kavim oldunuz."
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Nüzul Sebebi ve Anlamı:
2- Kafirlerin Dünya Hayatındaki
iyiliklerinin Ahirette Karşılığı Yoktur:
3- Müslüman Olmadan Önce iyilik Yapanın
iyiliklerinin Durumu:
4- Ebu Talib'in Özel Durumu:
1- Ayetin Nüzul Sebebi
ve Anlamı:
İbn Abbas der ki: Bu
ayet-i kerime ''Oturmak üzere bana izin ver, işte malım onunla sana yardımcı
olayım'', diyen el-Ce'd b. Kays hakkında nazil olmuştur.
Yüce Allah'ın:
"Harcayın (infak edin)" buyruğu bir emirdir. Ancak şart ve cevap
manasına gelmektedir. Araplar böyle bir durumda ifadeyi bu şekilde kullanır ve
"veya (ev)" edatını kullanır. Nitekim şair şöyle demiştir:
"Bize iyilik veya
kötülük yap. Tarafımızdan kınanmazsın sen. Ve eğer uzaklaşıp gidersen dahi
senden uzaklaşılmaz."
Yani, sen kötülük veya
iyilik yapsan da biz senin bildiğin durumdayız. Ayetin anlamı şudur: Siz,
isteyerek yahut istemeyerek harcayacak olsanız dahi bu harcamalarınız kabul
olunmayacaktır. Sonra Allah onların harcamalarının niçin kendilerinden kabul
olunmayacağını beyan ederek şöyle buyurmaktadır: "Harcamalarının onlardan kabul
edilmesini engelleyen sadece şudur: Onlar Allah'ı ve Rasulünü inkar
etmişlerdir." (et-Tevbe, 54) İşte bu, kafirlerin dünyadaki iyi işlerinin
ahirette faydasını göremeyeceklerinin en açık delillerinden birisidir ki, bu da
bir sonraki başlığımızın konusudur;
2- Kafirlerin Dünya
Hayatındaki iyiliklerinin Ahirette Karşılığı Yoktur:
Kafirin işleri, eğer
akrabalık bağlarını gözetmek, yoksulun ihtiyacını karşılamak, darda kalmış
olanın sıkıntısını gidermek gibi iyilik türlerinden olursa, bunların sevabını
almaz ve ahirette bunlardan faydalanmaz. Şu kadar var ki, bu iyilikleri
karşılığında ona dünyada ihsanda bulunulur. Bunun delili ise Müslim'in Aişe
(r.anha)'dan şöyle dediğine dair rivayetidir: Ey Allah'ın Rasülü, dedim. İbn
Cud'an, cahiliye döneminde akrabalık bağını gözetir, yoksula yemek yedirirdi.
Bunun kendisine bir faydası olacak mı? Peygamber şöyle buyurdu: "Bunun
kendisine faydası olmayacak. Çünkü o, birgün olsun:
Rabbim, din (kıyamet)
günü günahımı bana bağışla dememiştir."
Enes (r.a)'dan da şöyle
dediği rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Şüphesiz Allah
hiçbir mü'mine (mükafatı eksik verilmek suretiyle) bir iyiliğinde dahi
zulmetmez. Dünyada da onun karşılığı ona verilir. Ahirette de ondan dolayı ona
mükafat verilir. Kafire gelince o, dünyada Allah için yapmış olduğu iyilikler
karşılığında ona yemek yedirilir (ihsanda bulunulur). Nihayet ahirete
gittiğinde, onun karşılığını görebileceği herhangi bir iyiliği kalmamış olur.
'' İşte bu, (bu hususta) açık bir nastır.
Diğer taraftan şöyle de
denilmiştir: Acaba bu doğru vaad gereğince, kafirin, bu dünya hayatında
iyiliklerine karşılık yedirilip ona bağışta bulunması muhakkak ve kaçınılmaz
bir şey midir? Yoksa bu, şanı Yüce Allah'ın: ''.. Biz de burada dilediğimize
dileyeceğimiz şeyi çabucak veririz" (İsra, 18) buyruğunda sözü geçen
Allah'ın dileği (meşieti) ile mi kayıtlıdır? İkincisi bu husustaki iki görüşün
sahih olanıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Kafirin yaptığına
"hasene: güzellik, iyilik" denilmesi ise, kafirin bu husustaki zannı
dolayısıyladır. Yoksa onun Allah'a yakınlaşmak üzere yapacağı herhangi bir
ameli sahih değildir. Çünkü Allah'a yakınlaştırıcı amelin sahih olmasının şartı
olan iman bulunmamaktadır. Ya da buna "hasene" deniliş sebebi,
mü'minin hasenesine şekil itibariyle benzediğinden dolayıdır. Görüldüğü gibi bu
hususta da iki görüş vardır.
3- Müslüman Olmadan
Önce iyilik Yapanın iyiliklerinin Durumu:
Denilse ki; Müslim'de,
Hakim b. Hizam'dan Resulullah (s.a.v.)'a şöyle dediği rivayet edilmektedir: Ey Allah'ın
Resulü, ben cahiliye döneminde iken ibadet kastıyla verdiğim sadaka yahut köle
azad etmek veya akrabalık bağını gözetmek gibi bir takım hususlarda (benim
için) ecir var mıdır, ne dersin? diye sorunca, Resulullah (s.a.v.) da şöyle
buyurmuştur: "Sen, geçmişinde yapmış olduğun hayırlar üzere İslam'a
girdin.''
Buna şu cevabı veririz:
Hz. Peygamberin: "Sen, geçmişte yaptığın hayırlar üzere İslama
girdin" ifadesi konu ile ilgili asli delillerin zahirine uygun değildir.
Çünkü kafirin Yüce Allah'a yakınlaşmak kastı ile yapacağı ibadetler sahih
olamaz ki bu itaati dolayısıyla sevap alması sözkonusu olsun. Çünkü Allah'a
yakınlaşmak kastıyla itaatte bulunacak kimsenin kendisine yakınlaşmak istediği
Yüce Zatı bilip tanıması şarttır. Böyle bir şart bulunmayacak olursa, şarta
bağlı olarak öngörülen hususun sıhhati de sözkonusu olamaz. Buna göre hadisteki
mana şöyle olur: Eğer sen cahiliye döneminde güzel bir takım huylar kazanmış
isen, bu huyların İslamda da sana güzel alışkanlıklar kazandırmıştır. Çünkü
Hakim (r.a) altmışı cahiliye döneminde, altmışı da müslüman olmak üzere
yüzyirmi yıl yaşamıştı. Cahiliye döneminde yüz köle azad etmiş, yüz kişiyi de
deve sırtında taşımış idi. İslam'da da aynı işleri yaptı. Bu, açıkça anlaşılan
bir husustur.
Şöyle de açıklanmıştır:
Kafir iken işlemiş olduğu günahları müslüman olmak suretiyle düştüğü gibi,
müslüman olması dolayısıyla (müşrik iken) yaptıklarına karşılık Allah'ın onu
mükafatlandırması Allah'ın lütfu keremi açısından uzak bir ihtimal olarak
görülemez. Asıl mükafatını görmeyecek kişi, müslüman da olmayan, tevbe de
etmeyen ve kafir olarak ölen kişidir. Hadisin zarihinden anlaşılan da budur,
Yüce Allah'ın izniyle sahih olan görüş de bu olmalıdır. Daha önce yapmış olduğu
hayırlardan sonra müslüman olup da müslüman olarak ölen kimsenin önceden yapmış
olduğu hayırların mükafatını almaması ile ilgili olarak iman şartının
bulunmadığını söylemek, hiçbir şekilde değişmesi sözkonusu olmayan akli bir
şart değildir. Şanı Yüce Allah güzel bir şekilde İslam'a bağlanan bir kimsenin
(müslüman olmadan önceki) amelini boşa çıkarmayacak kadar kerimdir. Nitekim,
el-Harbi de bu hadisi bu anlamda yorumlayarak şöyle demiştir: "Sen,
geçmişte yaptıkların üzere müslüman oldun." Yani, bundan önce işlemiş
oluduğun hayırlı amellerinin mükafatı sana verilecektir. Nitekim bir kimseye:
Sen bin dirhem üzere İslam'a girdin, denileceği vakit, o bin dirhemi kendi
payına eline geçirmiş olmak üzere İslam'a girdiği anlaşılır. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır.
4- Ebu Talib'in Özel
Durumu:
Denilse ki: Müslim, Hz.
Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ey Allah'ın Rasülü dedim, Ebu
Talib seni korur, sana yardımcı olurdu. Bunun ona faydası oldu mu? Hz.
Peygamber: "Evet" diye buyurdu. "Ben onu her tarafını kaplayan
bir şekilde ateş içerisinde buldum da onu topuklarına kadar ateşin ulaştığı bir
yere çıkardım.''
Buna şöyle denilir:
Kafirin işlemiş olduğu hayırlar sebebiyle azabının bir bölümünün hafifletilmesi
uzak bir ihtimal değildir. Ancak bu, Ebu Talib hakkında varid olduğu şekilde
ayrıca bir şefaatte bulunulmasını da gerektirmektedir. Kur'an-ı Kerim: ''Artık
şefaat edenlerin şefaati onlara fayda vermez" (el-Müddesir, 48) buyruğu
ile onun dışındakilerin durumu hakkında haber vermektedir. Yine kafirler
hakkında: "Bizim bir şefaatçimiz yoktur ve candan hiçbirdostumuz
da"(eş-Şuara, 100-101) diyecekleri de bize haber verilmektedir. Müslim de,
Ebu Said el-Hudrı'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasülullah (s.a.v.)'ın
huzurunda amcası Ebu Talib sözkonusu edilince şöyle buyurdu: "Kıyamet
gününde belki benim şefaatimin ona bir faydası olur da bu sebepten ötürü
topukIarına kadar ulaşacak bir ateşe konulur ve bundan beyni kaynar.'' Hz.
Abbas'ın rivayet ettiği hadiste de: "". ve eğer ben olmasaydım hiç
şüphesiz ateşin en aşağı basamağında olurdu" dediği de kaydedilmektedir.
Yüce Allah'ın: "Çünkü siz, fasıklık eden bir kavim oldunuz" kafirler
oldunuz, demektir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN